30.Tüyap İstanbul Kitap Fuarı geçen hafta, Cumartesi günü sona erdi. 180 imza ve söyleşi etkinlikleriyle, 400’e yakın yayınevinin katılımıyla İstanbul bir kez daha kitabın merkezi olduğunu kanıtladı. Kasım ayının dünyanın her yerinde yayıncılık açısından önemi vardır. Bu ayda yeni kitaplar tanıtılır ve bir sonraki yılın katologları hazırlanır. Kurumlaşmış yayınevleri böyle hareket eder. Bizde de artık aynı anlayışın yerleştiğini görmek sevindirici. Metis, İletişim, Can, Timaş, Dergah gibi yayınevlerinin katologlarla okuyucunun karşısına çıktığını gördük. Kitap fuarlarının sadece yayıncı ve okur açısından değerlendirilmemesi gerekir. Bu tür fuarlar aynı zamanda yazarlar açısından da önemli işlevlere sahiptir. İmza ve söyleşi günlerinde okurlarla buluşurlar, yeni kitaplarını tanıtırlar. İşin bir diğer yönü ise kendilerini yayıncılara tanıtma olanağı bulmalarıdır. Büyük kentlerde üretmeyen, yazdıklarını en kısa yoldan ulaştıramayan yazarlar için bir fırsattır kitap fuarları. Dar çevreyi kırmanın, yazdıklarını daha boyutlu konuma getirmenin yolu yayıncılarla buluşmaktan geçer.
Bu yılki Kitap Fuarı’nda aynı çabayı taşıyan, koltuğunda dosya yayıncılarla görüşmeye çabalayan birçok arkadaşımız vardı. Bu arkadaşların çabasını gördükçe, aklıma Antalya’da üreten, yazan arkadaşlar geldi. İnsan sormadan edemiyor.: Neden Antalya Büyükşehir Belediyesi, ANSAN ve AKSAV bu konuda çaba göstermediler. Özellikle, yıllardır ANSAN’ın düzenlediği toplantılarda Tüyap İstanbul Kitap Fuarı’na katılım sürekli gündeme getirilir ancak hiçbir girişimde bulunulmaz. Oysa, Kitap Fuarı’nın dördüncü salonu Sivil Toplum Örgütleri’ne ayrılır her yıl. Edebiyatçılar Derneği’nden, Yazarlar Sendikası’na; çeşitli Siyasi Partilerden, Büyükşehir Belediyelerine kadar birçok kurum bu bölümde yer alıyor. Buradaki satış yerleri ücretsiz veriliyor. Böyle bir girişimde bulunmak için, tabii ki, kentin yazarına, şairine duyarlılık göstermek gerekiyor. Ancak, ne ANSAN ne de Büyükşehir Belediyesi ve AKSAV bu duyarlılığı göstermekten uzak.
Öyleyse, kentlinin parasıyla Erkan Özerman, Ahu Tuğba, Gül Erda, Salih Güney, Yusuf Sezgin gibi sanatçıları ağırlamaya devam.
İki Acı kayıp
Geçen hafta ülkemiz iki önemli sanatçıyı kaybetti. Esin Afşar, Ömer Lütfi Akad aramızda yok artık. Karacaoğlan, Yunus Emre gibi ozanları, Nazım Hikmet’i farklı ve çağdaş yorumlarla bize tekrar sevdirdi Esin Afşar. Ayrıca, sanatçının bir eylemci olması gerektiğini de çığırtkanlık yapmadan, işi gösteriye dönüştürmeden gözler önüne serdi. Vefat haberi verilirken soyadının bir magazin sanatçısıyla karıştırılması ve” Avşar” diye yazılması nitelikli sanatçıya ne kadar değer verdiğimizin kanıtıydı.
Ömer Lütfi Akad ise kendisinden sonraki birçok yönetmeni etkiledi. Sinema dili diye bir kavramın olduğunu yerleştirmeye çalıştı. Akad, ülkemizdeki iç göç olgusuna dikkat çeken ve bu konuyu işleyen ilk yönetmenlerden biridir.
Haftaya hem “Üçlemesi”ni hem de Altın Portakal’daki yerini değerlendiren bir yazı yazmak istiyorum.
Her ikisinin de yattıkları yer ışıl ışıl olsun.